Edebiyat ve Çeviri
Dilin kendini bulduğu bir alan ve sanattır edebiyat. Hele de kalem usta ellerdeyse, görün bakın neler çıkar o mürekkepten. Dilin tüm güzellikleri ile sergilendiği, harflerin, kelimelerin ve cümlelerin bir cümbüş oluşturduğu öylesine bir güzelliktir edebiyat. Asırlar boyu bu usta eller, sağlam edebiyatçılar ve dil âşıkları insanları hayatlarına bir de edebiyat penceresinden baktırmak için uğraşmışlardır ve başarmışlardır da aslında. Edebiyat bir bakıma, sonu olmayan hayal âlemini ve sınırlı denecek gerçek hayatı birbiri ile buluşturmuştur. Bu buluşmada kelimelerin “edep” içinde vazifelerini yerine getirişini görmek, onların sihirli âlemine uçmak ne hoş bir şeydir gerçek okuyucular için. Öyle okuyucular vardır ki, sanki hayatın kelimelerden ibaret olduğunu düşünürler. Aynı dili konuşsak bile, aynı kültürün insanları olsak bile, usta ellere bir başka yakışır o kalem. Bizim düşünüp, dile getiremediklerimize tercüman olurlar sanki…
Böylesine güzelliklerin başka dili konuşan insanlara aktarılması da gerekiyordu. Edebiyat bir yerde sıkışıp kalamazdı, kalmamalıydı. Lakin dil öylesine ‘garip’ bir araçtı ki, onu o haliyle karşı dile aktarmakta zorluklarla boğuşuyordu çevirmenler. İşte Edebiyat alanı ‘düz’ dilin ulaşmakta zorluk çektiği ve çevirmenin kimi zaman çaresiz kaldığı, onu özünden ayırmak istemediği bir alandır bence. İşte edebiyat böylesine bir ‘kelimeler sarayı’ ve pazarıydı. Pazardan herkes kendine düşen payını alıyordu mutlu ve mesut...
Bu sebeplerden ötürü, kimileri çevirmeni de bir sanatçı yapmış, kimileri de çevirmen olsa olsa bir aracıdır sadece demişti ve demekteler de hala. İster çevirmene sanatçı, isterse sadece bir aracı diyelim, çevirmene düşen görevin zorluğu aşikârdır. Edebiyat dilin özünü ve gerçek kimliğini kazandığı bir alan olduğundan dolayı, sadece manayı aktarıp, yazının şekli ve stilini görmezden gelmek de olmazdı. Bu ikilem içinde bocalayan çevirmenler, kendilerini bunu bir vazife edinmiş ve elinden gelenin en iyisini ortaya koymuşlardır. Bilinçli ve işin ciddiyetini kavramış çevirmenler başarılı da olmuşlardır. Ancak bilinçsizce, aceleyle yapılmaya çalışılan çeviriler edebiyat alanında birer “yüzkarası” olmaktan öteye gidememiştir. Biz umarım bilinçli ve işin ciddiyetinin farkında olan çevirmenler oluruz. Aksi halde kendimize o vasfı vermemiz bile yanlış olur.
Edebiyat alanında çeviri ile uğraşan çevirmenlerin bu bilinci yakalamaları, bu noktada, bir mecburiyet oluyor. Edebiyat çevirmeni aynı zamanda bir edebiyatsever ve iyi bir okuyucu olmak zorunda; ta ki, dilin bu alandaki güzelliklerini görüp keşfedebilsin ve onu çevirilerine yansıtabilsin. Metni özündeki gibi karşı dile aktarmanın imkânsız olduğunu kabul ediyorum, ancak ne kadar fazla çaba gösterilir ve ne kadar dilin güzelliklerinin bilincinde olunursa, o kadar başarılı bir eser ortaya çıkacaktır. Bu bağlamda şu tez ortaya atılabilir: edebiyat çevirisi ile iyi okur ve dilin o alanında bilgi ve ihtisas yapmış kişiler uğraşmalıdır. Aslında her şey çevirmende bitmektedir, onun becerisi, dili kullanışı, kaynak ve hedef dile hâkimiyeti işin başarısını içinde saklamaktadır. Yukarıda bahsetmiş olduğumuz ikilem içindeki çevirmen acizliğini kabul etmekle beraber, bir o kadar kendine güven sahibi olmalı ve elinden geleni en üst seviyede ortaya koymalıdır.
Sonuç olarak, edebiyat alanının çeviri ve çevirmen için alabildiğine zor bir alan olduğunu kabul etmeliyiz en başta. Akabinde elimizden gelen her türlü gayreti gösterip, kaynak dildeki o güzellikleri hedef dile aynı güzellikle aktarabilmek için uğraşmalıyız. Bu durumda en büyük önemi, hassasiyete vermek gerekiyor. Ne kadar hassas olursa aracı, aracılık vazifesini de o kadar hassas, ince ve güzel gerçekleştirmiş olacaktır. Dilleri farklı olan yazar ve okur arasındaki bağı kuran "iyi niyetli" bir aracı olduğunun farkında olarak, çevirmen de harflerin, kelimelerin diyarı edebiyat şehrine güller serpiştirebilir kendi çapında. Kim bilir belki güzellikler şehri edebiyat, gün gelir aracılarını da içine alır ve sahiplenir.
Copyright © ProZ.com, 1999-2024. All rights reserved.